Ortaçağdan günümüze dek İngiliz kadın yazarları ele almayı amaçlayan dört kitaplık bir dizinin İkincisi olan bu çalışma yedi bölümden oluşmaktadır.
Giriş’te on sekizinci yüzyılda edebiyat ve edebiyat dışı alanlarda eser vermiş belli başlı İngiliz kadın yazarları ve eserleri tanıtılmaktadır. Değinilen eserlerin içeriklerinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla başlıkların Türkçeye çevirilerinin parantez içinde verilmesinin yararlı olacağı düşünülmüştür.
Burada adı geçen yazarların yazımı ve/veya basımı on dokuzuncu yüzyıla sarkan eserlerine değinilmemiştir. Giriş’i takip eden altı bölüm ise İngiliz kadın yazınında ele alınan konular ve kullanılan teknikler itibariyle değişim ve gelişimin daha rahat izlenebilmesi için, edebi türler dikkate alınmadan, incelenen eserlerin yazarlarının doğum tarihlerine göre kronolojik olarak sunulmuştur.
Birinci bölümde Burçin Erol on yedinci yüzyılın sonu ve on sekizinci yüzyılın başında İngiltere’de yaşamış ve bu dönemde eserler vermiş olan
ve yazdığı şiirlerin pek çoğu fabllardan oluşan Anne Finch’i ele almaktadır.
Anne Finch fabllarının La Fontaine ve L’Estrange’dan çeviriler olduğunu belirtse de bu şiirleri pek çok açıdan özgündür. Erol, Finch’in fabllarını hem bir kadın şair olarak hem de kadın konularına duyarlı bir şekilde yazmasını incelerken onun on sekizinci yüzyılda İngiltere’de fablın öncüsü olduğunu da ortaya koymaktadır. İkinci bölümde, A. Deniz Bozer dönemin en önde gelen kadın tiyatro oyunu yazarlarından Susanna Centlivre’in The Busie Body isimli komedisini erkek egemenliğine karşı bir başkaldırı olarak ele almaktadır. Centlivre’in on yedinci yüzyılın Restorasyon dönemi komedileri ile on sekizinci yüzyılın Duygusal Komedileri arasında duran bu oyununda Bozer, baskıcı baba figürlerinin zorbalığı karşısında alışılmışın dışında güçlü, kararlı, kendi ayakları üstünde durabilen kadın karakterlerin dayanışmasıyla toplumda özellikle evlilik kurumuyla ilgili bazı sorunların aşılabileceğini tartışmaktadır. Öte yandan, on sekizinci yüzyıl İngiliz toplumunun sosyal yaşamını hicveden şiirler yazmış olan Leydi Mary Wortley Montagu, Neo- Klasik şiirin hemen her türünde eserler vermiştir. Montagu, bir şair olarak on sekizinci yüzyılda özellikle kadın hayatı ve kadın hakları konusunda toplumsal değişim ve gelişimi teşvik eden şiirler yazmıştır. Üçüncü bölümde Huriye Reis Montagu’nün kadınlar hakkında ve kadınlar adına yazdığı savıyla, onun "An Epistle from Mrs Yonge to Her Husband” (Bayan Yonge’ın Kocasına Mektubu) başlıklı manzum mektubunda, Restorasyon döneminin ve on sekizinci yüzyılın ünlü tiyatro yazarı William Congreve’e cevaben kaleme aldığı “The Lover: A Ballad”da (Sevgili: Bir Balad) ve sosyal hiciv özelliği taşıyan "Town Eclogues” (Şehir Eglogları) şiirlerinde toplumun egemen norm ve söylemlerini sorgulayıp yeniden yapılandırdığını tartışmaktadır.
Nurten Birlik ise dördüncü bölümde Mary Leapor’un “Crumble Hail” (Un Ufak Köşk) adlı şiirini hem sınıf ilişkileri hem de toplumsal cinsiyet konuları çerçevesinde ele almaktadır. Bir bahçıvanın kızı olan ve yaşamını hizmetçilik yaparak kazanmak zorunda kalan Mary Leapor, örgün eğitim almamış, Klasikleri kendi çabasıyla öğrenmiş, işçi sınıfına mensup az eğitimli bir kadından beklenmeyecek kadar nitelikli şiirler kaleme almıştır. Özellikle on yedinci yüzyılda popüler olan ve şairin varlıklı hamisini veya arkadaşını taşradaki görkemli evi üstünden methettiği “Taşra Evi” (country-house poetry) şiir geleneğinde yazılmış olan “Crumble Hail” adlı uzun şiirinde Leapor bu geleneği ters yüz ederek kırdaki evi evde çalışan hizmetçiyle özdeşleştirir. Biçim olarak Pope ve Swift’in etkisinde kaldığı şiirlerinde, genel olarak çalışan-efendi ilişkisini, toplumsal cinsiyeti ve dinsel konuları ele almıştır. Leapor’un bu konulara bir çözüm önerisi getirmediği, onları sadece betimlemekle yetindiği görülür. Birlik, şairin kaygan bir bakış açısından verdiği bu betimlemelerde, baskın söylemdeki geleneksel ikili zıtlıkları ters yüz etmeyi başardığını ve bu süreçte “Crumble Hall’da söylemin kıyısında olan öğeleri merkezde olanlarla yan yana koyarak şiire politik bir boyut kazandırdığını ortaya koymaktadır. “Crumble Hail” yukarıda anılan konular bağlamında irdelenirken şiirdeki politik öğelerin de altı çizilmektedir. Beşinci
bölüm’de “Charlotte Lennox’ın The Female Quixote or The Adventures
of Arabella (Kadın Kişot ya da Arabella’nın Maceraları) Başlıklı Eserinde Romans ve Roman Karakteri Olarak Arabella" adlı çalışmasında Aytül Özüm, romans ve roman türlerinin izlek, biçim ve üslup bakımından gösterdikleri benzerlikler üstünde durduktan sonra »Cervantes’in Don Kişot\ın\xn parodisi olan Charlotte Lennox’un The Female Quixote (1752) adlı romanı ve bu romanın kadın başkarakteri Arabella üzerinden romans ve roman özelliklerini incelemekte ve adı geçen romanda bu özellikleri kapsamlı bir biçimde örneklemekte, roman ile başkarakterinin hangi yönleriyle bu türlerin özelliklerini taşıdıklarım tartışmaktadır. Zamanım o dönemde orta ve orta-üst sınıf kadınlar arasında popüler olan Fransız aşk romanları okuyarak geçiren Arabella’nın gerçek ve kurgu arasındaki ayırımı kaybetmesiyle, romanda gerçek ve kurgunun yer yer örtüşmesi ele alınırken Arabella’nın kişotluğu da toplumsal cinsiyet konusu çerçevesinde sorgulanmaktadır. “On Sekizinci Yüzyıl İngiliz Edebiyatında Gotik Roman ve Kadın Yazarlar: Ann Radcliffe” başlıklı altıncı bölümde Lerzan Gültekin roman türünün on sekizinci yüzyılın ortalarında doğuşunu ve yüzyılın ikinci yarısıyla Romantik dönem öncesini de içine alarak gelişmesini, o dönemin en ünlü kadın Gotik roman yazarı ve “Gotiğin annesi” olarak bilinen Ann Radcliffe’in yapıtlarından örneklerle açıklayarak incelemektedir. Radcliffe’in romanlarında edilgen ve saf genç kadın kahramanın karardık şatolarda, dehlizlerde saklanmaya çalışarak ataerkü düzeni temsil eden zalim erkeğin elinden kaçması sürecinde başından geçenler anlatılır. Yaşadıkları onca olumsuz deneyim sürecinde bu saf genç kızların çoğunlukla sağduyu sahibi ve kendilerini kontrol edebilen kişiler oldukları görülmektedir. Gültekin, bu durumun Aydınlanma Çağı’nda ve Neo-Klasik anlayış bağlamında insan aklının ve sağduyusunun tek güvenilir nitelik olarak değerlendirilmesinin bir sonucu olduğunu ifade ederken
Radcliffe’in TheMysteriesofUdolpho’da. (1794) ve A Sicilian Romance (1790)
adlı romanlarını “the sublime’Vyüceliği ve Romantik dönem öncesinin genel bakış açısını yansıtan Duyarlılık çerçevesinde tartışmaktadır. Bu bölümde ayrıca romanın yeni bir tür olarak doğuşu ve gelişmesi ve romansın bir yazın türü olarak romanın ortaya çıkışına olan katkısının üzerinde durulurken aralarındaki farklılıklar ele alınmaktadır.
Kitabın sonunda on sekizinci yüzyılda bazı kadın yazarlar tarafından yazılmış edebi metinler küçük bir seçki halinde sunulmuştur. Şiir, roman ve tiyatro oyunu türlerindeki bu metinler dönem yazını hakkında fikir verebilmesi amacıyla Türkçeye çevrilmiştir. Çevrilen eserlerden kısa olanlar bütünüyle Türkçeye aktarılırken uzun metinlerden sadece kısa bir bölüm seçilmiştir, özgün ve çeviri metinlerin yan yana sunulmasındaki amaç, dileyen okurun söz konusu eserin döneme özgü İngilizcesine göz atabilmesini ve kaynak ile hedef metin arasında karşılaştırma yapabilmesini sağlamaktır. Bu doğrultuda daha önce Türkçeye çevrilmemiş eserler tanıtılırken edebi çeviri alamnda çalışanlara da katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Kitabın Türkçe yazılmasının iki önemli amaca hizmet edeceği düşünülmüştür. Öncellikle, Giriş’te değinilen ve bölümlerde ele alman eserler,
Ann Radcliffe’in The Mysteries ofUdolpho (Udolf Hisarı, Çev. Ahmet Mit
hat Efendi, Khalkedon Yayınları 1308/1889 ve Dergâh Yayınları 2015) ve A
Sicilian Romance (Sicilya’da Bir Aşk Hikâyesi, Çev. Duygu Akm, Can Yayın
ları, 2011) adlı romanları hariç, daha önce Türkçeye çevirilmediğinden on sekizinci yüzyıl İngilteresi’nde kadın yazarların edebi alanda sunduğu eser ler Türk okura tanıtılmak istenmiştir. Daha da önemlisi, İngiliz edebiyatı alanında Türkçe yazarken karşılaşılan bazı terminoloji sorunları üstünden Türkçemize katkı yapabilmek hedeflenmiştir.
Bu kitabın yalnızca İngiliz edebiyatı uzmanlarına ve öğrencilerine değil, Türkiye’de yabancı edebiyata, özellikle İngiliz edebiyatına ve kadın yazınına ilgi duyan tüm okurlara verimli bir okuma sunmasını dilerim.