
Bu Armağan  Kitapta ilk kez yer ve söz alıyorum. Bir makalemi seçip bu kitap için. »ermek,  işin kolay kısmıydı. Önsöz yazmak ise ciddi bir sorumluluk. Çünkü > armağan  etmeyi düşündüğümüz -gizlice planladığımız- kişi, akademik  1985'te kendisiyle başladığım ve 31 yıldır  devam ettiğim, 27 yıldır da aynı Anabilım Dalında aynı eğitim ve bilim ortamını  paylaştığım, eğitim ve bilim dışında  karşıma çıkan pek çok sorunu da birlikte  yaşadığım hocam Prof. Dr. Ayşe Kıran. Önsöz yazarı olarak kendime biraz yer  ayırmak zorunda olduğumu hissediyorum ve bunun için şimdiden okurlardan özür diliyorum.  Aslında kendimden la çıkarak söyleyeceklerim, doğrudan Ayşe hocamla ilgili  bilgileri de içereceğinden, umarım kendimi affettirebilirim. İlk olarak  söylemek istediğim şey şu: Benim için Ayşe Kıran öncelikle dilbilim demektir.  Dilbilimin doğduğu, gelişmeye başladığı ve en temel ve en kapsamlı yayınların  yapıldığı yıllarda Fransa'da doktora ve doçentlik çalışmaları yapması ve en  önemli kuramcılardan ders alması nedeniyle, bu alanda -en azından Fransız ekolü  açısından- Türkiye'deki dilbilim hareketinin önemli aktörleri arasında yer  almıştır. Kendisinden bir kuşak önce dilbilim Türkiye'de çalışılmaya  başlanmıştı elbet, ama hemen sonrasında, yine hocamız Prof. Dr. Zeynel Kıran  ile birlikte dilbilim dersleri, dilbilim üzerine çalışmaları ile sosyal  bilimler alanında 20. yüzyılın bu en önemli kuramının yaygınlaşmasında çok  önemli katkıları olmuştur. Dilbilimin Türkiye üniversitelerinde karşılaştığı  direnç nedeniyle bunun kolay olmadığını, dilbilimin ne işe yaradığının -bir işe  yarayıp yaramadığının- sorgulandığı uzun yıllar boyunca Ayşe Kıranın verdiği  mücadelenin önemli bir bölümüne tanık oldum. O zamanlar dil çalışması deyince  ya dilbilgisi geliyordu akla ya da klasik anlamda edebiyat incelemeleri. Ben de  kendisinden öğrendiğim bu kurama gönül vermiş bir öğrencisi olarak her zaman  inançla ve kararlılıkla onun yanında yer aldım. Bu mücadele her zaman kolay ve  eğlenceli olmadıysa da, sonuçta direnç azaldı, herkes kendi bildiği yolu tuttu.  Geçen zaman içinde de önce dilbilimin, ardından da diğer dil bilimlerinin  (ruhdilbilim, toplumdilbilim, sözcelem, edimbilim, göstergebilim, söylem  çözümlemesi vb.) ne işe yaradığı, gerçekleştirilen çalışmalarla anlaşılmış oldu. 
Ayşe Kıran hocamla ilgili konulara biraz ara verip bu Armağan Kitap  fikrinin Doç. Dr. İrem Onursal Ayırıra ait olduğunu belirtmeliyim. Fransız Dili  Eğitimi Anabilim Dalında her zaman büyüğümüz ve yol göstericimiz olmasına  alıştığımız hocamızın emeklilik tarihi yaklaşmaktayken, ilk yüksek lisans ve  ilk doktora öğrencisi olan ben harekete geçemiyordum, belki de veda fikrine  alışamamıştım. İrem'in önerisi zamanında ve yerindeydi. "Harika bir fikir,  başlayalım" dedim. Ondan sonraki süreci İrem üstlendi, benim de çok küçük  katkılarım oldu. Makale isteyeceğimiz isimleri saptadık. Aslında hocamızın  yetiştirdiği ve beraber çalıştığı pek çok kişi arasından, bir kitap kapsamına  sığdırabileceğimiz kişileri belirlemek bile zor oldu. Davet gönderdiğimiz bazı  kişiler, çalışmalarını yetiştiremediler. Ama yine de, sonuç olarak 14  çalışma elimize ulaştı. Biz bu sonuçtan memnunuz, umarız hocamız da memnun  olur. 
Yukarıda Ayşe  Kıranın sadece dilbilimci yönünden söz ettim. Şimdi devamını getirmeliyim. Ayşe  Kıran dilbilimci olduğu kadar, göstergebilimci ve edebiyatçıdır. Kitabın ilk  sayfalarında okuyacağınız söyleşide, hocamızın yüreğinde yatan ilk aslanın  edebiyat olduğu, sonra bu aslana anlam vermesini sağlayanın ise dilbilim,  anlambilim, göstergebilim ve söylem çözümlemesi olduğu görülecektir. Edebi  ağırlığı olan pek çok yapıtın yanı sıra, polisiye romanlara olan düşkünlüğünü  de bildiğimiz hocamız, her dilsel veya görsel yapıtta gizli olan anlamı  keşfetmekten haz alır, örtük anlamı kurcalar, hatta bunu gündelik yaşamında da  uygular. Bu arada, görsel göstergebilim derslerinde doktora öğrencileri ile  birlikte, reklam panolarının yanı sıra, odasındaki ya da koridordaki tabloları  çözümlediği görüntüler de aklımızdadır. 
Ayrıca  hocamızın öne çıkan özelliklerinden biri de çok kolay iletişim kurma  becerisidir. Yurt içi ve yurt dışından, tanınmış, tanınmamış, genç, daha az  genç pek çok bilim insanıyla kurduğu iletişim ve bağlantı takdire şayandır. Bu  vesileyle de Anabilim Dalımıza çok ünlü 8 dilbilimciye gönderdiğimiz seminer  daveti karşılık bulmuş, Anabilim Dalımızda çok önemli seminerler dizisi  düzenlenmiştir. 
Ayşe Kıran  geniş kültürü, edebiyat ve kuram bilgisi ile -bilinçli- öğrencilerinde  hayranlık uyandırmıştır. Derslerinde sözünü ettiği tüm edebiyatçıları ve  kuramcıları kişilik özellikleri, yaşam öyküleri, hatta fiziksel görünüşleri,  duruşları ile betimler, ete kemiğe büründürür. Öyle ki bir Orta Çağ Fransız  yazarı bile kalkıp yanınıza gelir sanki. Kendi deyişiyle, "ağaca bakarken  ormanı görmemek" ona göre değildir. Ayşe Kıran ayrıntılara önem verir, her  kavramı ve her bireyi "anlambirimciklerine" ayrıştırdıktan sonra,  buradan bir sonuca -ormana- ulaşır. Ama belki de bu nedenle (?), derslerinin  hep "zor", "zorlayıcı" olduğu söylenegelmiştir. Sınavları  hep üç saat sürer, sınav soruları üç sayfadan az değildir. Öğrencileri  sınavlarda yorulur, ama kendisi de hiç yorulmadan onlarca sınav kağıdını  saatlerce, bazen iki kez okur. Hepimiz gibi, kendisi de son yıllarda  öğrencilerin düşünmekte, mantık yürütmekte, çözümlemede önceki kuşaklara nazaran  üşengeç olmaya başladıklarından şikayet etmektedir. Bunun yanı sıra, hangi  öğrencimizin bir idari veya özel sorunu olsa (yurtta oda bulma, hastanede  doktor bulma vb.) Ayşe Kıran hocamız telefonuna sarılmış, öğrencilerimizin  sorunlarına çözüm bulmak için elinden geleni yapmıştır.